Nilüfer Kent Konseyi Çevre Meclisi, 10 Aralık Toprak Ana Günü`nde basın açıklaması yaptı. Çevre Meclisi adına Doç. Dr. Ertuğrul Aksoy'un okuduğu; ``Susmayacağız, durmayacağız temiz bir çevrede yaşam hakkımızı savunacağız!`` başlığıyla yapılan basın açıklaması şöyle;
``BM Çevre Programı Yıllık Emisyon Açığı Raporunda 2015 Paris Anlaşması uyarınca ülkeler tarafından verilen ``2030 yılına kadar küresel ısınmayı 1,5 oC’de tutabilmek için karbondioksit salınımını her yıl yüzde 7,6 azaltma sözü tutulsa bile, dünyanın endüstriyel öncesi seviyelere göre 3,2 oC küresel sıcaklık artışına doğru gittiğini bunun geniş ve daha yıkıcı iklim krizine yol açacağını açıklayarak tüm ülkeleri verdikleri sözü tutmaları konusunda uyardı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), iklim krizinin aşırı sıcaklıklar, stres, sıtma ve kolera gibi hastalıklarla insan sağlığına doğrudan zarar veren, 21. yüzyılın en büyük sağlık tehdidi olabileceği uyarısında bulundu. Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom ise ``İklim değişikliği sadece gelecek nesillerin ödemesi gereken bir fatura değil, aynı zamanda insanların günümüzde sağlıklarıyla ödedikleri bir bedeldir`` dedi
BM Genel Sekreteri António Guterres, COP25 öncesinde küresel ısınmanın ``geri dönüşü olmayan`` sınırı geçme tehlikesine karşı uyarıda bulunarak genç insanların iklim için kayda değer bir örgütlenme gösterdiğini, şehirlerin ve iş yerlerinin 1,5 derece hedefleri için adım atmaya başladıklarını açıklamış, eksik veya yetersiz olanın ``siyasi irade`` olduğunun altını çizmiştir.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 25. Taraflar Konferansı COP 25. -ülkelerin karbon emisyonlarını azaltma sözlerini tutmamasının gölgesinde ve küresel iklim krizinin önlenebilirliği konusunda yol ayrımına gelindiği bir dönemde 10 gün sürecek konferans anlaşmaya taraf 197 ülkenin katılımıyla 3 aralıkta Madrid`de başladı.
Uluslararası Ekoloji Fonu (FEU) raporunda Paris Anlaşması`nın uygulanmaya başlayacağı 2020 yılı öncesi son iklim zirvesi olan COP 25`te üye ülkelerin yüzde 70`,nin 2015 yılında Paris Anlaşmasında verdikleri karbon salınımı azaltma sözlerini tutamadıkları; imzacı 184 ülkeden 136`sının, istenilen karbon salınımı değerinin çok üzerinde kirlilik yarattığı; aralarında Türkiye ve Rusya`nın da bulunduğu 10 ülkenin ise henüz karbon salınımı konusunda gerekli verileri de bildirmediği paylaşılmıştır. Söz konusu Rapora göre Ülkelerin açıkladığı rakamlar doğrultusunda sadece İsviçre, Norveç, Ukrayna ve 28 Avrupa Birliği ülkesinin istenilen düzeyde karbon salınımı hedeflediğini ortaya koyuyor.
Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (UICN), iklim krizi ile birlikte okyanuslardaki oksijen seviyesinde de büyük bir düşüş gözlendiğini; incelenen noktalardaki azalmanın son 60 yılda dramatik değerlere ulaştığını kaydeden kuruluş, 1960`lı yıllarda okyanuslarda oksijenin azlığı tespit edilen 45 nokta bulunurken, bugün bu sayının 700`ler ile ifade edildiğini belirtti. Okyanuslardaki dengenin bozulması besin zincirlerine zarar vererek, balık türlerinin azalmasına, yok olmasına neden olur iken geçimlerini balıkçılıkla sürdüren insan topluluklarının hayatlarını tehdit etmektedir.
Dünyada bunlar tartışılır iken ülkemizde neler oluyor derseniz özetle;
Tüm dünyayı etkisi altına alan iklim krizine ek olarak ülkemizde artarak devam eden hukuk tanımaz talan ve yağma anlayışının yarattığı hava, toprak ve su kirliliği, arazi bozulmaları insanlarımızın sağlığını, tüm canlıların yaşam alanlarını, çevremizi ve doğal varlıklarımızı artan bir biçimde tehdit etmeye devam etmektedir.
Bu duruma bir de ülkemizi yönetme iradesine sahip olanların enerji gereksinimi üzerinden yerli ve milli kaynakları, madenleri değerlendirme ve enerji üretimi masalına dayalı tüm doğal varlıklarımızı rant yaratma ve paylaştırma aracı gibi görme anlayışı eklendiğinde ülkemiz insan ve canlı yaşamı açısından çok daha ciddi, sağlıksız ve tehlikeli bir yer haline hızla dönüştürülmektedir.
Gerçeklerden uzak, uluslararası sermaye tekellerinin, şirketlerin karını, çıkarlarını vatandaşların ve tüm canlıların haklarından, çıkarlarından üstün gören siyasi anlayış, bir yandan küresel iklim değişikliğini derinleştiren, küresel ısınmayı körükleyen, enerji ve ekonomi politikalarını uygulamaya devam ederken hukuku, adaleti, kanunları, planları, insanların temiz bir çevrede yaşam haklarını yok saymaya devam etmektedir.
Kurulduğu yerlerde sadece zehir saçan, ölüme kadar götüren sağlık sorunlarına sahip bebeğinden yaşlısına binlerce insan yaratan, arazilerinde ot bitmeyen, canlı varlık yaşayamayan filtresi olmayan veya çalıştırılmayan onlarca kömürlü termik santraller kapatılması gerekirken yenilerinin yapılması teşvik edilmeye devam etmektedir.
Yeraltı ve yerüstü sularımız kirlenmeye, nehirlerimiz kirli akmaya devam ederken, kaynağı belli ancak yapanı belirlenemeyen kirlilik nedeniyle nehirlerimizde, göllerimizde balık ölümleri görülmeye devam etmektedir.
Kirletici madencilik faaliyetlerine verilen köylerini, arazilerini yok edecek biçimde köy sakinlerinin haberi olmadan, görüş sorulmadan verilen usulsüz izinlere karşı yaşam alanlarını, köylerinin havasını, suyunu ve toprağını korumak amacıyla yaptıkları anayasal hak olan örgütlü mücadeleleri, eylemleri yürüyüşleri engellenmekte çeşitli yöntemlerle baskı uygulanmaktadır.
Bu nedenle
Nilüfer Kent Konseyi Çevre Meclisi olarak diyoruz ki: Ülkemizin ormanları, meraları, tarım arazileri yağmalanıyor, talan ediliyor; toprağı, suyu ve havası kirletiliyor iken durmayacağız, susmayacağız, köylümüzle halkımızla omuz omuza temiz bir çevrede yaşam hakkımız için mücadele edeceğiz.``