2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü`nde Nilüfer Kent Konseyi`nde bir araya geldik ve hem basın açıklaması yaptık hem de 5 Şubat`ta Gölyazı`da gerçekleşecek olan Sulak Alan Çalıştayı için davette bulunduk. Nilüfer Kent Konseyi Başkanı Neslihan Binbaş, Nilüfer Belediyesi Meclis Üyesi Rasih Konca, Yürütme Kurulu Üyemiz Necla Özkaplan Yörüklü, EKODER Başkanı Arca Atay, Sivil Toplum Kuruluşu temsilcileri ve gönüllülerimiz katıldı. Basın açıklamasını Prof. Dr. Ertuğrul Aksoy okudu.
Açıklama şöyle:
``Toprağımızın, suyumuzun, yaşam alanlarımızın kar hırsı ile tahribi tüm canlıların yaşamsal devamlılığını olumsuz etkileyen bir durum olduğu artık çok net bir gerçektir. Su kaynaklarımız için acil ve köklü tedbirler alınmazsa gelecekte su ile alakalı daha büyük problemler yaşayacağız. 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Gününde, `Uluabat Gölü Yaşasın` demek için buradayız!
Su kaynaklarımızın başında sulak alanlar gelmektedir. Sulak alanlar, dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 6`sını kaplamakta ve tropik ormanlardan sonra biyolojik üretimin en yüksek olduğu ekosistemlerdir.
Sulak alanlar ekolojik oluşumları açısından önemli fonksiyonlara ve çevrelerinde yaşayan tüm canlı türleri için yaşamsal öneme sahiptir. Su kuşlarına barınma, üreme, beslenme, konaklama ve kışlama ortamı olması yanında; su akışının düzenlenmesi, sulak ortamların beslenmesi, besin zincirinin kontrolü, biyolojik çeşitliliğin korunması gibi çok yönlü fonksiyonlara sahip olan sulak alanlar; kirlenme, aşırı ve plansız kullanım nedenleriyle en çok tehdit altında olan doğal sistemlerdir. Bu özellikleri itibari ile bulundukları bölgenin ve ülkenin doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilmekte ve mutlak korunması gereken ekosistemlerin başında gelmektedirler.
Dünyadaki karbonun yüzde 40`ını sulak alanlar muhafaza etmektedir. Sulak alanlar karbon depolayarak iklim değişikliği kontrolünde ciddi şekilde rol oynamaktadırlar.
Türkiye`de son elli yıl içinde toplam 1,3 milyon hektar, yani Van Gölü`nün üç katı kadar sulak alan yok oldu.
Sanayileşme, hızlı ve çarpık kentleşme ile birlikte sulak alanlar gerek sanayinin gerekse yerleşim alanlarının kanalizasyon atıklarının deşarj edildiği atık depolama havuzları haline getirilmiştir. Ayrıca, tarımda kimyasal gübrelerin ve tarımsal mücadele ilaçlarının kullanımının yaygınlaşmasına, bu maddelerin tedbirsizce kullanımı da eklenince kirlilik sulak alanları tehdit eden en önemli sorun olarak gündeme gelmiştir. Aşırı kirlenme nedeniyle, pek çok sulak alanda doğal denge bozulmuştur.
1998 yılında, Uluslararası Ramsar Sözleşmesi uyarınca korunacak sulak alanlar listesine dahil edilen Uluabat Gölü, küresel ölçekte nesli tehlike altındaki küçük karabatak, tepeli pelikan, bıyıklı sumru ve su samuruna ev sahipliği yapar ve ülkemizin en geniş nilüfer yataklarına sahiptir.
2001 yılından itibaren ``Yaşayan Göller`` ağına dahil edilen Uluabat Gölü, Anadolu`ya kuzey batıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alır. Sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu`nun en önemli sulak alanlarından biridir.
Fakat bugün görüyoruz ki Bursa`da büyüyen kentleşme baskısı, endüstrinin su tüketimi, izinli veya izinsiz avcılık, göç yolları üzerine yapılan rüzgar tribünleri ve göle su taşıyan havzadaki taş-maden ocakları gölün yaşamasının karşısında en büyük engeli oluşturmaktadır. Yer altı sularını çekerek kullanan ve kirleten sanayi alanları Uluabat Gölünün sonunu hazırlıyor.
Bizler doğasını, suyunu, toprağını savunanlar olarak Uluabat Gölü Yaşasın demek için buradayız! Ve buradan 5 Şubat Cumartesi günü Gölyazı Kültürevi`nde yapacağımız `Uluabat Sulak Alan Çalıştayı`na herkesi davet ediyoruz. Çalıştayımızda Uludağ Üniversitesi`nden ve Bursa Teknik Ünivesitesi`nden akademisyenlerin sunumlarının dışında bölge halkının, kooperatiflerin, DOĞADER`in, EKODER`in katılımı ile `Uluabat’a Sahip Çıkıyoruz` forumu gerçekleştireceğiz.
Kentimizin ve ülkemizin en önemli sulak alanlarından olan Uluabat`ı korumak ve yaşatmak için herkesi çalıştayımıza katılmaya bekliyoruz.``