GDO İstemiyoruz!
14.11.2014
15:59
Ülkemiz hayvancılığında uygulanan yanlış politikalar gıda ve yem sanayinin soya ve mısıra yönelmesine neden olmakta, yaratılan talep arzın üstüne çıktığından ithalat sorumluluğu doğmaktadır.

SOFRAMIZDA ve ÜLKEMİZDE GDO İSTEMİYORUZ!

Bu çerçevede, son on bir yıllık dönemde (2003-2013) Türkiye’de;

• 45 milyon ton mısır üretilmiş; buna karşılık, arz açığı nedeniyle 9 milyon ton mısır ithal edilmiş ve karşılığında 2,3 milyar dolar (5 milyar lira) ithalat parası ödenmiştir.

• 804 bin ton soya üretilmiş; buna karşılık, arz açığı nedeniyle 12,5 milyon ton soya ithal edilmiş ve karşılığında 5,3 milyar dolar (11,6 milyar lira) ithalat parası ödenmiştir.
Soya ve mısır, ağırlıklı olarak, ABD ve Arjantin gibi, genetiği değiştirilmiş üretim yapan ülkelerden ithal edilmektedir. Bu çerçevede ülkemize, 1998 yılından bu yana, milyonlarca ton genetiği değiştirilmiş ürün girmiş, gıda ve yem sanayiinde hammadde olarak kullanılmış ve 700 çeşitten fazla ürün olarak tüketici sofralarına ulaşmıştır. 

18 Mart 2010 tarihinde çıkarılan 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ve ilgili mevzuat GDO’lu ürünlerin yurtiçinde üretilmesine yasak getirmiş, ithalatının düzenlenmesinde ise oluşturduğu Biyogüvenlik Kurulu’nu yetkili kılmıştır. 

Biyogüvenlik Kanunu, Türkiye’ye ithal edilen ürünlerin analize tabi tutularak üç aşamalı bir testten geçmesini öngörmektedir; 1-GDO var/yok testi, 2-GDO varsa ürün içindeki bileşiminin %0.9’un üstünde olup olmadığına dair test, 3- Oran %0.9’un üzerindeyse ürünün yasaklı genleri içerip içermediğine dair test.

Biyogüvenlik Kurulu, yem amaçlı kullanılmak üzere 3 soya ve 16 mısırın ithalatına izin vermiştir. Platform bileşenlerinin hukuki mücadelesi sonucunda Danıştay, dava açılan 2 GDO’lu mısır çeşidinin iznini iptal etmiştir. Bunların dışındaki GDO’lu soya ve mısırın, insan ve hayvan sağlığı üzerine oluşturdukları yüksek riskler nedeniyle Türkiye’ye girişleri yasaktır. 

Halen Türkiye’de, çeşitli firmalar tarafından, yem sektöründe kullanılmak üzere, ABD’den 1 milyon ton’a yakın DDGS ve mısır grizi siparişi verilmiş olup, bu siparişlerin ilk partileri limanlarımıza ulaşmış durumdadır. 

DDGS, Biyoetanol üretimi sırasında açığa çıkan bir yan ürün olup, yem katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. ABD’de üretilen mısırın % 92’si GDO’ludur. Sözü edilen ülkede, biyoetanol üretiminde ise GDO’lu 38 mısır çeşidinin kullanıldığı bilinmektedir. Bu çerçevede, ABD’den ithal edilen DDGS ürününde GDO bulunmama olasılığı yok denecek kadar azdır. Üstelik sözü edilen gen, Türkiye’de yasaklı gen durumundadır.

Nitekim Çin, ABD’den ithal ettiği 1 milyon 450 bin ton DDGS ürünlerinde kendi ülkesinde yaptığı analizlerde yasaklı gen çıkması üzerine, bu ürünlerin mahrece iadesine karar vermiştir. 

Bunun üzerine, DDGS fiyatları, 430 $/ton düzeyinden 300 $/ton düzeylerine kadar gerilemiştir. Sözü edilen ürüne uygulanan gümrük vergisi %4,3 düzeyinde olup, DTÖ Anlaşması gereğince artırılamamaktadır. Düşük gümrük vergisi ve düşük mal bedeli, DDGS ürününün ithal maliyetini düşürmüş ve bir talep patlaması yaratmıştır. 

Türkiye’den sipariş edilen DDGS’nin ilk partileri Eylül 2014 ayı içerisinde limanlarımıza ulaşmış olup, alınan numuneler üzerinde yapılan analizlerde, ürünün GDO içermediği raporlanmış bulunmaktadır. Bu durum ithalatçının iştahını daha da kabartmış ve 700 bin ton’luk sipariş rakamı 1 milyon ton’lara dayanmış durumdadır. 

Sözü edilen süreç, ülkemizin sosyo ekonomik yapısı yanında, insan-hayvan ve çevre sağlığı açısından da ciddi sorunlara yol açmaktadır;

1 – ABD, ithalat siparişi veren ülkenin mevzuatına göre, ürünün yasaklı olmayan gen içerdiğine yönelik raporları kolayca verebilmektedir. İlginç olan, mevzuat kendi dinamikleri ya da yargı kararları sonucunda değiştiğinde, mahreç ülke raporları da değişmektedir. Bu durum, sistemin güvenilmezliğini açıkça ortaya koyduğundan, bu raporlara dayanarak GDO’lu ürünlerin millileştirilmesi işleminden derhal vazgeçilmelidir. 

2 – Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın mısır türevi ürünlerde uyguladığı % 20 GDO analiz sıklığı, geriye kalan ürünlerin evrak üzerinden yapılan inceleme ile millileştirilmesine neden olmaktadır. Ülkeye giren her partinin analize tabi tutulması büyük önem taşımaktadır. 

3 – Türkiye’nin laboratuvar altyapısı, yasaklı gen saptama kapasitesine sahip değildir. Nitekim Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bilgi edinme hakkı kanunu nedeniyle yapılan başvurumuza verdiği yanıtta da bunu itiraf etmiştir. Bu durumda, ürünün yurtiçi analizine dayalı olarak yasaklı gen taşıyan GDO’lu ürün reddi adeta olanaksız duruma gelmektedir. Nitekim, GDO’lu olduğu mal beyanında yazılı olan ürünlerin Türkiye’deki analizlerinde GDO’suz olduğunun ilan edilmesi, bu denli önemli bir sorunun nasıl gayri ciddi ele alındığını ortaya koymaktadır. 

4 - Sorun o noktaya ulaşmıştır ki, bu ürünlerin GDO izin başvurusunu yapan Yem Sanayicileri Birliği, piyasanın denetlenemediğini belirterek sorumluluk üstlenmeyeceğini ifade etmekte ve yazdığı bir yazı ile Bakanlığı göreve davet etmektedir.

5 – Milyonlarca ton GDO’lu mısır ve türevinin yurtiçine düşük fiyatlarla girmesi, arz açığımız olan yerli mısırın üreticinin elinde kalmasına neden olmakta, ayrıca yağ sanayiinin küspe satışlarını da olumsuz etkilemektedir. 

6 – Onaylanmamış gen içeren GDO’lu mısır ve türevlerinin milyon ton’lar düzeyinde Türkiye’ye girmesi ve yem sanayii hammaddesi olarak kullanılması insan, hayvan ve çevre sağlığı açısından geri dönüşü imkânsız zararlar doğuracaktır. Allerjik reaksiyonlardan başlayıp, organ hasarları, doğum anomalileri ve kısırlık gibi sağlık sorunlarının nesiller içinde ortaya çıkacağını gösteren araştırmalar, sorunun boyutunu da göz önüne sermektedir.

Yukarıda çerçevesi çizilen sorunun ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler aşağıda ifade edilmektedir;

1 – Sözü edilen ürünlerin denetimi için, yasaklı gen analizi yapabilecek laboratuvar kapasitesi DERHAL oluşturulmalı, bu aşamaya kadar ürün millileştirilmesi KESİNLİKLE yapılmamalıdır. Bu çerçevede bugüne kadar verilmiş GDO izinleri, Kanun’un ilgili hükümleri uyarınca iptal edilmelidir.

2 – Bu çerçevede yapılacak analizlerde yasaklı gen çıkması durumunda, taahhüt zinciri içinde bulunan sorumlulara, Biyogüvenlik Kanunu’nda sayılan cezalar hızlı ve adil bir biçimde verilmelidir.

3 – Bu tip ürünlerden millileştirilenlerin mutlaka toplanması ve tüketici sofrasına ulaşmasının engellenmesi gerekmektedir.

4 – Mera ve çayırlarımızın amaç dışı kullanımı mutlaka önlenmeli, doğal yaşama dayalı hayvancılık politikalarımıza önem verilmelidir.

5 – Mısır, soya, çeltik gibi ürünlerdeki arz açığının orta vadede kapatılması için gerekli tarımsal altyapı ve planlama yaşama geçirilmelidir. Bu aşamaya kadar gerekli durumlarda ithalatın GDO’suz üretim yapan ülkelerden yapılması sağlanmalıdır. 

Kamuoyuna saygı ile duyurulur. 

GDO’YA HAYIR PLATFORMU
Sosyal Medya’ da bize katılmayı unutmayın !
Nilüferli olmanın ayrıcalığını yaşamak, etkinliklerimizden haberdar olmak ve üyemiz olmak isterseniz lütfen e-posta adresinizi yazınız…