Bileşeni olduğumuz Bursa Çevre Platformu (BUÇEP) ile `Uludağ Milli Park`ında Alan Başkanlığı İstemiyoruz` adı altında, Bursa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü önünde basın açıklaması gerçekleştik. Basın açıklamasına Nilüfer Kent Konseyi Başkanı Neslihan Binbaş, Genel Sekreterimiz Emre Karagöz, Yürütme Kurulu üyemiz Necla Yörüklü de katıldı. BUÇEP bileşenleri adına açıklamayı Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun yaptı.
Açıklama şöyle;
``Uludağ`da hazırlığı süren ve çalışmaları Turizm bakanı tarafından basına duyurulan `Uludağ Alan Başkanlığı` kanun tasarısının meclise getirilmesi, Uludağ Milli Parkı`nın en önemli kaynak değerleri olan orman alanlarını, Alpin dağ çayırlarını, su kaynaklarını ve canlı yaşamı yok oluşa götürmek demektir.
Milli Park, korunması gereken habitatların, doğal ve/veya kültürel varlıkların söz konusu olduğu alanların yönetilmesine ilişkin, bilimsel verilere dayalı koruma - kullanma dengesinin gözetildiği, uluslararası bir kavramdır.
Bugün, Uludağ Milli Parkı`nın milli park statüsünden çıkarılarak Uludağ Alan Başkanlığı adı altında, 1. ve 2. gelişim bölgeleri ve kayak pistlerinin bulunduğu 650 hektarlık alan Kültür ve Turizm Bakanlığı`na devredilme durumu tartışılmaktadır. Bu durumun olası tehlikelerini öngörebilmek için geçmişe bakmak yerinde olacaktır.
Öncelikle, yeni türlerin keşfedildiği böylesine dinamik bir ekosistem, turizm ve maden işletmeleri ile yıllar boyunca tahrip edilmiştir. Google Earth aracılığı ile elde edilebilecek Uludağ`daki maden ocaklarının görüntüsü, adeta bir mayın tarlasını anımsatmaktadır. Bu madenler akarsuları kirletmekte, Uludağ`dan gelen akarsuları kullanan köylerdeki tarımsal etkinliklere büyük zararlar vermektedir. Örneğin, Mustafakemalpaşa İlçesi`nde bulunan Karaoğlan Köyü`nde, yakındaki bor madeni yüzünden geçmişte büyük verim alınan ve Bursa genelinde üne sahip pek çok tarım ürünü artık yetiştirilememektedir.
Diğer yandan, turizm, bir tür mekânı tüketme biçimidir. Sadece ekonomik boyuta odaklanarak doğal ve kültürel varlıkların sürdürülebilirliği göz ardı edilmekte ve bu değerlere onarılması imkânsız zararlar verilmektedir. Örneğin Gölyazı Köyü, Ramsar alanı içinde bulunmasına rağmen, tamamen tüketim kültürünün domine ettiği bir kırsal turizm destinasyonuna dönüşmüştür. Hakeza, Cumalıkızık Köyü de, UNESCO Dünya Mirası Listesi`ne girmiş olsa da taşıma kapasitesinin çok üstündeki kalabalıkların akın ettiği bir yerleşime dönüşmüştür. Tüm hanelerin bir şeyler satarak para kazanma gayesine kapılması ile birlikte, bu iki eşsiz köy koruma - kullanma dengesinin gözetilmemesi nedeni ile büyük tehlike altındadır.
Uludağ Milli Parkı da ne yazık ki farklı bir durumda değildir. Sürekli inşa edilen yeni oteller, artan yatak kapasiteleri ile birlikte macera parkı gibi inanılmaz gürültü kaynaklarının artması ile ekosistemin işitsel peyzajı da büyük zararlar görmektedir.
Alan Başkanlığı yasalaşırsa; yönetim komisyonu Belediye, Turizm Bakanlığı ve Turizmciler, Otel yöneticileri, Valilik, Milli Park müdürlüğünden bir temsilciden oluşacak. Milli Park müdürlüğünün sorumluluğu, yetkisi işlevsiz kalacaktır. Milli parkı savunması gereken paydaşlar siyasi baskı altında görevlerini yapamayacaktır.
Bu yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren Milli Park yasası geçersiz ve işlevsiz duruma getirilip, Uludağ'da Turizm sermayesinin yapılaşması hızlanacaktır.
Bu bir öngörü değildir... Ülkemizdeki Alan Başkanlığı uygulamalarındaki örnekler bunu açıkça ortaya koymaktadır. 2019 yılında Kapadokya`da kurulan Alan başkanlığı ile birlikte, bölge turizm sermayesinin insafına bırakılmış ve Göreme Milli Parkı, 2020 yılında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Milli Park statüsünden çıkarılmıştır.
Aynı politika Uludağ`da uygulanıp, bir süre sonra Uludağ Milli Park olmaktan çıkarılacaktır. Uludağ 1961 yılından bu yana Milli Parktır ve Milli Park olarak kalmalıdır.
Yetkililer Alan başkanlığı yasasını savunmak için, Uludağ`da yetki karmaşası olduğu ileri sürmektedirler ancak bu bilgi ve kabul doğru değildir. Uludağ`ın tek yetkilisi Tarım ve Orman Bakanlığı ile Milli Parklar yönetimidir. Alan Başkanlığı ile amaç koruma kullanma maskesi altında Uludağ`da yeni gelişim bölgelerinin önünü açmak, yıllardır mahkeme kararlarını aşamayan turizm sermayesinin yeni rant projelerine imkan sağlamaktır.
60 yıldan bu yana Milli Park özelliğini korumaya çalışan Uludağ, ne yazık ki son 15 yıldır gittikçe artan Siyaset, Turizm sermayesi ve yerel yönetim baskısı altında ezilmektedir. Uludağ`ın en değerli alanlarına inşa edilen yapılar Milli Parklar yasasına göre aykırıdır ve dünyanın hiçbir Milli Parkı`nda bu kadar yapılaşma yoktur. Geçtiğimiz 3-4 yıllık süreçte 2. Oteller gelişim bölgesinin alan genişletme yasaları iki kez çıkmıştır ama ŞEHİR PLANCILARI ODASI VE DOĞADER, bu yasaya iki kez dava açıp mahkeme kararı ile iptal ettirmiştir.
Şimdiye kadar BURSA BAROSU, TMOBB VE DOĞADER`in, Uludağ`daki yapılaşma ve talana karşı açtığı yirmiye yakın dava vardır. Ormanlarıyla Bursa`nın havasını temizleyen Uludağ`dır. Yer üstü su kaynaklarıyla Bursa halkına içme suyu sağlayan iki büyük barajımızı (Nilüfer ve Doğancı), dereleri, yeraltı sularını besleyen Uludağ`dır. Sakallı akbabanın, yaban keçisinin, Apollo kelebeğinin ve nicelerinin yuvasıdır. Uludağ`da tespit edilen 1308 bitki türünün 32`si Uludağ için endemik (yaşam alanı o bölgeyle sınırlı olan) 143`ü ise Türkiye endemiğidir. Uludağ 175 endemik türe ev sahipliği yapmaktadır. Yapılan güncel arazi çalışmalarında, halen yeni türlerin keşfedildiği, eşsiz bir biyorezerv alanıdır. İşte bu yüzden Uludağ milli parktır ve milli park olarak kalmalıdır!
Sadece Uludağ`da yaşayan 32 türün yok olmasının önündeki tek engel Uludağ`ın Milli Parklar Kanunu ile korunmasıdır. Alan Başkanlığı Yasası ile yapılaşma ve talan artacak, Uludağ ormanlarının, su kaynaklarının, endemik bitki çeşitliliğinin yok oluşu hızlanacak ve gelecekte Uludağ eteklerindeki yerleşim yerlerinden başlayarak Bursa`yı da yok edecektir. Uludağ, Bursa'nın yaşam kaynağıdır, kültürel mirasıdır. Gelecek nesillere yaşanabilir bir Bursa bırakabilmek için Uludağ Milli Park olarak kalmalı ve milli park kanunları tavizsiz uygulanmalıdır. Bunun içindir ki Uludağ siyasetin ve sermayenin talanına, insafına bırakılamaz.”